Bebeklerin kafatası kemikleri beynin rahat bir biçimde büyümesi için birbirinden ayrı oluyor ve bebeğin gelişimi süresinde kapanıyor. Bazen bebeklerde bu kemiklerin erken kapanmasindan kaynaklı Kraniosinostoz denilen bir rahatsızlık ortaya çıkıyor. Kemiğin kapandığı sütura göre kendi içinde de ayrılıyor. Trigonosefali diğer bir deyişle üçgen alın bunlardan biri. Alın kismindaki kemiklerin yani metopik süturun erken kapanması sebebiyle oluşuyor. Bu da kafa büyüdükçe alın kisminda şekil bozukluğuna sebep oluyor. Şakaklar basık oluyor bunun sonucunda alnın ortasina doğru üçgen bir sivrilik oluşuyor, gözler birbirine çok yakın ve çekik oluyor. Bizim doktorumuzdan öğrendiğimize göre bu rahatsızlık daha kromozomlar birleşirkenki bir genetik hatadan kaynaklanıyor. Anne karnında kapanmaya başlıyor, o kadar erken yani. Rüyayı kucağıma ilk verdiklerinde fark ettik biz alnındaki çıkıntıyı. Çocuk doktoru ilk başta önemsemedi, doğdunda bebeklerin kafaları yamuk yumuk olabiliyor sonradan düzeli
Trigonosefali ameliyatı olduk. Hastane odasında üçüncü günümüz. Kafa sargılı, diren hala çıkmadı (kafada!), gözler şişiyor. Ameliyatın sonrasında yaşanacaklar hakkında bilgi sahibi olsak da şimdi gözlerimizin önünde, müdahale edemeden beklemek oldukça zor. Acını dindirecek pek bir şey yapamıyoruz. Bu da bizi üzüyor.
Sağlık reformu falan hak getire, hastanaler hala aynı sistemle hastaları pek insan yerine koymuyor. Yemekler rezalet. Alet edevat pek iç açıcı değil. Dışarıdan yemek getirebiliyoruz neyse ki, gelen giden konusunda pek sıkıntı yapmıyorlar. Hastane çalışanları yoğunluktan dolayı insan kalmaya çalışıyor.
Hastaneden bir an önce çıkmakla, biraz daha kalıp tüm riskleri azaltmak arasında gidip geliyoruz. Tabii kendi içimizde. Doktorla temas kurmak pek mümkün değil. Asistanlara sorduğumuz alelacele sorularla kafamızı toparlamaya çalışıyoruz. Arayan soranlar, sağolsunlar, derdimize ortak oluyor. Ama bazen konuşmak bile yoruyor. Uykusuzluk yüzünden direncimiz düşüyor. Gelecek güzel günlerin hayaliyle ayakta kalmaya çalışıyoruz.
Sağlık reformu falan hak getire, hastanaler hala aynı sistemle hastaları pek insan yerine koymuyor. Yemekler rezalet. Alet edevat pek iç açıcı değil. Dışarıdan yemek getirebiliyoruz neyse ki, gelen giden konusunda pek sıkıntı yapmıyorlar. Hastane çalışanları yoğunluktan dolayı insan kalmaya çalışıyor.
Hastaneden bir an önce çıkmakla, biraz daha kalıp tüm riskleri azaltmak arasında gidip geliyoruz. Tabii kendi içimizde. Doktorla temas kurmak pek mümkün değil. Asistanlara sorduğumuz alelacele sorularla kafamızı toparlamaya çalışıyoruz. Arayan soranlar, sağolsunlar, derdimize ortak oluyor. Ama bazen konuşmak bile yoruyor. Uykusuzluk yüzünden direncimiz düşüyor. Gelecek güzel günlerin hayaliyle ayakta kalmaya çalışıyoruz.
Umarım Rüya kısa zamanda sağlığına kavuşur. ..
YanıtlaSilSabırlar diliyorum Yavuz, Ebru...